Tekrar merhaba..🙋
Geçmiş zaman aldığım harika bir kitaptan bahsetmek istiyorum bugün.. "Anneye Güvenli Bağlanma" Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin'in kitabı.. Demir daha 3-4 yaşlarında almıştım yanlış hatırlamıyorsam; bugün tesadüfen buldum. Demir bana düşkündü evet ama Sarp inanılmaz düşkün hala emziriyorum belki onunda etkisi vardır bilemiyorum ama normalin üstünde bir düşkünlüğü var. Kimseye gitmiyor o kadar yani. Eee!! bu da beni yoruyor tabii. Bu kitabı okumak bana iyi gelmişti şimdi Sarpişko'nun bu durumundan dolayı yine okusam iyi olacak dedim.. Kitap bir harika..Biraz bahsetmek istiyorum.. Mesela kitabın başındaki şu cümleler beni çok etkiledi. Sevgili yeni anneler ve anne adayları ile paylaşmak istedim..
"Anne-çocuk ilişkisinde "önce can,sonra canan"deyimi geçersizdir.Bu sevgide canan yoktur, taraflar birbirinin canıdır.Anne sadece beslemez, bebeğin kendi olur."
"İnsanın kendi farkındalığını kazanabilmesi, annesine güvenle bağlanması ile mümkündür. Anneye güvenli bağlanma, anneden bebeğe akan sıcak, sevgi dolu dokunuşlardır. Bağlanmadan bağımsız olunmaz."
Bu cümleler beni çok etkiledi inanın; şöyle durup bir iki saniye düşündüm.. Evet ben gerçekten de evlat yetiştirirken onları ilk kucağıma aldığımdan itibaren çok şefkatli oldum. Sevgi dolu oldum. Sabırlı ve fedakar oldum. Kendimce olabildiğimi düşünüyorum.. Ben de nasıl bir anne olacağımı bilmiyordum, başta endişelerim vardı. Anneliğin içgüdüsel olduğunu biliyorum; gerçekten öyle.. Yaratılışımızda var çünkü.. Ultrasonda o küçücük keseyi görür görmez annelik duygularında karnındaki bebeğinle büyüyor. Başka türlü olmazdı.. Olamazdı!!
İnsan yavrusunu bir düşünün doğduğunda ne kadar aciz. Korunmaya ve beslenmeye muhtaç yani ilk olarak annesine muhtaç.. Onun sıcaklığına, kokusuna, sütüne..
Kitaptan devam ediyorum..
Bebek annesine yakın olma isteğini yabancılardan ve yabancı mekanlardan rahatsız olduğunu, acıktığını ve doyduğunu, ya da uykusunun geldiğini doğumda sahip olduğu ilkel sembolik iletişim sinyalleriyle karşısındakine -ki bu tercihen annesidir-aktarır. Bu kişi çoğunlukla annesidir çünkü anne onun bu ilkel sinyallerini almaya, anlamaya ve ihtiyaçlarını yerine getirmeye "bedenen" ve "ruhen" hazırdır. Buna "annelik" denir.
Anne-çocuk ilişkisi birbirinin duygularını karşılıklı anlar ve gece gündüz yakın temasta olmaktan keyif alır.Anne mutluysa bebek de mutludur; anne üzgün,gergin, öfkeliyse ya da ortamdan uzaktaysa ortamda olduğu halde kendisiyle ilgilenmiyorsa , bebek de gergin, üzgün ve hırçındır. Başka hiçbir ilişkide paylaşımdan öte karşılıklı duygu geçişi bu denli etkin değildir.
Cananın olmadığı ve her iki tarafında birbirinin canı olduğu bir ilişkidir bu.
Bir başka konuya daha değinilmiş o da şu ki Batılı toplumlarda sosyo-kültürel dönüşümler sonucu annelerin bebeklerine duydukları sıcak duyguları bastırmaya, emzirmekten uzaklaşmaya ve bebek bakımına ayıracakları zamanı başka uğraşlara ayırmaya özendirildikleri..
Günümüzde çalışan annenin yaşadığı zorlukların yanında bebeğin yaşadığı zorluklar ve sonuçları tahminimden farklı olabiliyormuş meğer. İlerleyen sayfalarda bununla ilgili çarpıcı gerçeklerden de bahsedilmiş. Örneğin; komünist toplumlarda anneleri işe giden süt bebekleri gruplar halinde enstitülerde büyütülmüş. Çavuşesku'nun 1989 da ölümüyle Romanya daki enstitülerde büyütülmüş bu bebeklerin topluca "otistik belirtiler" gösterdiği farkedilmiş. Anneyi bebeğinden ayırarak doğaya karşı durmanın bedeli, insanın kendi nesline verdiği hasar ile ağır ödenmiştir diye önemle belirtiliyor Prof. Dr. Sabiha P. Keskin.
Anne elbet çalışmalı ama doğumdan sonra çalışma hayatına geri dönmesi için bebeğin en az 1 yaşında olması daha doğru gibi geliyor ne dersiniz?? Yani annenin ilk 1 sene bebeğiyle olması her ikisi içinde en doğrusu. Annem de çalışan bir kadındı ve ben 40 günlükken ağlayarak işe başladığı günleri- ki ben 36 yaşıma geldim - hala gözleri dolu dolu anlatır.
Bebekler anne memesi yerine biberondan akan sütlere,parmaklıklı beşiklere, portatif çocuk parklarına, güvenlik zillerine, kameralara ve bakıcılara alışmak zorunda bırakılmaktadır. Annenin sıcak, koruyucu varlığından uzakta büyüyen bebeklerin hepsi değilse bile bazıları, olmaları beklenenden çok farklı bireyler olarak içlerinde filizlenen yabancı kimliklerle yaşama tutunmakta zorlanmaktadırlar.
Yazar doğası gereği bebeğin yeri annesinin yanı diyor bunda hem fikirim tabii. Bebekler ne yazik ki genlerine rağmen dayatılan modern dünyaya adapte olmakta zorlanıyor; en kötüsü de bunu annenin fark edemiyor oluşu. Sorunlara hep tek bir bakış açısıyla bakıp nedeni hep çocukta arıyoruz. Niye bu kadar ağlıyor? Niye bu kadar hırçın? Beni hiç dinlemiyor..gibi
Aydın Boysan'ın bir sözü var çok severim "Bana engel olmaya çalışanları duymazdan gelerek ,onlara ben engel oldum"
Annenin sıcak ilgisinin çocuğu şımartma potansiyelinde olduğunu ve onun kendine olan güvenini zedelediğini düşünenler ya da anne ve bebek arasındaki ilişkinin en çok güçlendiği koku ve ten temasının en fazla olduğu, güvenin arttığı, annenin bedenen ve ruhen bile rahatladığı emzirme şekline, zamanına müdahale edenlere sizde engel olun!
Hep dediğim gibi annelik kolay değil kimse kolay olacağını söylememişti zaten; annenin de kendine zaman ayırmaya ve mola kullanmaya hakkı var anneyiz tamam da bizde insanız di mi? Biraz mola inanın iyi geliyor. Ben kendimce iyi ve mutlu bir anne olmaya ve mutlu, ahlaklı, vicdanlı, öz güvenli "erkek çocukları" yetiştirmeye çalışıyorum.Çok şükür ki ben ve eşim her zaman bu konuda hemfikir olduk.Onların mutluluğu, huzuru bizim önceliğimiz.
Her zaman dediğim gibi..
Anne mutluysa, çocuk mutlu o evdeki herkes mutlu! 😊💗
Görüşmek dileğiyle..
Not: Sarpişko biraz daha yapışmalara devam edecek gibi görünüyor; mis kokum daha da yapış annem!!😄