23 Mart 2015 Pazartesi

Biraz yavaşlayalım o halde..





       Okuduğum harika bir kitaptan daha önce bahsettim mi hatırlayamıyorum.. Klinik Psikolog Pınar Mermer'in "Yavaş ebeveynlik" adlı kitabını okumadıysanız eğer, hızla akıp giden hayatın içinde savaşarak ebeveyn olmaya çalışıyorsunuz demektir. Hepimiz çoğu zaman yorgun ve tahammülsüzüz öyle değil mi?? Çocuğumuz ve geleceği için endişeli ve kaygılıyız eminim.. Kitabı okuduktan sonra acayip bir mucize beklemeyin derim..Eeee!! neden değişmedim yine aynı ben diye.. Çok klişe olacak ama değişim ancak sen bunu "gerçek" anlamda kalben istersen oluyor, sen izin vermedikçe bu mümkün değil maalesef. Ebeveynlik yolculuğu kolay değil biliyorum hatta korkutucu anlamda zor ve meşakkatli ama zamanla  fark etmeye başladım ki kitaptaki birkaç cümle mucizevi şekilde beni etkilemeyi başarmış.. Yavaşla! Fark et! Biraz düşün! Ezbere yaşama! Sorgula! Kendini tanı! Zaman ayır! Çocuğunu tanı! Bambaşka bir ben değilim elbet sürekli bulutların üstünde yaşamıyorum mesela ya da hayatım sürekli tozpembe değil. Yine de çoğu zaman sakin ve yavaş olmaya çabalıyorum desem daha doğru olur. An geliyor "Ya sabır" çektiğim zamanlar oluyor tabii ki o kadar da değil.. Mükemmel Ebeveyn olabilmek ile ilgili ütopik düşüncelerim yok artık; çünkü mükemmel bir ebeveyn diye bir şey yok bunu geç de olsa anladım. İşte bunu kabul edip herkes gibi olmak zorunda olmadığımı fark edip kendimi belli kalıplara sokmayınca mükemmelden öte mutlu bir ebeveyn oluyorum.. Ruh ve beden sağlığımızı ancak bu şekilde dengede tutabiliriz: Yavaşla! Mutlu ol!  Bir ebeveyn felsefesi olabilir nitelikte.. Çocuk yetiştirirken kaygılarımızı ve endişelerimizi az da olsa dindirebilmeyi başarabilsek..

        Geçmiş zaman "Yavaş Ebeveynlik" konulu bu kitap bir şekilde ilgimi çekmişti; çünkü "yavaş" ve "ebeveyn" kelimesinin aynı cümlede kullanılması bayağı bir düşündürücü ve tuhaftı. Kitabı okumaya başladıkça kara bulutlar yavaş yavaş yok oldu diyebilirim. Stres altındayken ortaya çıkan o korkunç karanlık yanımızı biraz aydınlatabilirsek "yavaş yavaş" sorunların üstesinden gelebiliriz belki de. Maalesef koşullar, hızlı ve koşturmaca içinde bir hayatı gerektirse de zaman zaman yavaşlayıp, tahammülsüzlüğümüzü bir kenara bırakıp hayatın tadını çıkarmayı öğrenmeliyiz. "Hızla akan hayatını ağır çekime al!" İşte kitapta geçen bu cümle her şeyi özetliyor. Düşüncelerimizi, kalp atışlarımızı ve hayatımızın ritmini biraz yavaşlatabilsek; böylece kaygı, çaresizlik ve yetersizlik hislerimizi tamamen yok edemesek bile zamanla zararsız olduklarını görmek harika olabilirdi. "Hayal bu saçmalama!" demeden önce  kendime bir şans verdim. Bu konuda iyi bir öğrenci olmaya çabalıyorum hala.. Anne- baba isek durmak zor o halde biraz yavaşlayalım..


En güzeli de çocuğumuzun büyürken geçirdiği her dakikaya her ana kaçırmadan şahit olabilmek..

***

      "Kalbim öyle hızlı çarpıyor ki... Başım dönüyor; içimi sanki bir el sıkıyor. Hep bir geç kalmışlık hissi...Bir yerlere yetişmem gerek, bir şeyleri eksik yapıyorum, kesin unuttuğum bir şey var...

       İşte tam orada, göğsümün ortasında, bir taş gibi duruyor kaygılarım. İyi bir anne olabilecek miyim? Ya her şey kontrolden çıkarsa? Para yetecek mi? diye soruyor sinsi bir ses. O zaman çalışan bir anne olacağım zira okullar çok pahalı. İlk yıllarda bağlanma ilişkisi çok önemli, o kadar uzun saat bırakmak doğru mu?"......Cesaretiniz var mı benimle birlikte sorgulamaya? ( Son bölüm "Yavaş Ebeveynlik" kitabından alıntıdır.)


20 Mart 2015 Cuma

İyi ki ahtapot ailesi değiliz..

    




       Bebekken bazı şeyler daha kolaymış diye düşündüğüm zamanlar oluyor elbet. Örneğin giyinme seansları bu kadar uzun ve yorucu olmuyordu. Şimdilerde durum biraz daha farklı.. "Hadi Demir'im uzat kolunu, oğlum hadi ama diğer kol şimdi de offf!!! sırada pantolon var daha??? Tunçççç??? - kendisi babamız olur - İmdat!!" =)) Neyse ki erkek çocukları kıyafet konusunda pek de seçici değil; onu giymem , bu bununla uymaz  ya da bunun gibi bir sürü tutturmalar. Kızlar bir tık daha yorucu sanırım, bir kaç tık belki de.=) Ben erkek annesiyim bana süper kahramanları ya da Legoları sorun, bilmiyorum ki sinemalara gelen "Cinderella" adlı yeni filmi..=) Demir'in kız arkadaşlarının annelerinden öğreniyorum bende çoğu şeyi; tütü etekleri, peri masallarını ya da renkli tokları..=)

        Kız çocuklarını giydirmesi süslemesi daha zevkli muhakkak ama bir o kadar da zor(muş)!! =)  Ben daha bir erkek çocuğunu giydirmekle baş edemeyip bir pantolon ve bir t-shirt gibi gayet sade bir ikili de bile fenalıklar geçirebiliyorum ne yazık ki!! Şimdilik benim seçtiğim kıyafetleri kabul edip giymesinde hiç bir sıkıntı yaşamıyorum.. Dolabından bir kazak bir pantolon ya da eşofman alıp direk giydirebiliyorum mesela.. İşte bu durum kızlarda biraz daha farkı işliyor zira kızlar şimdiden kıyafetlerini kendi seçmeye başladığından kız çocukları olan anneler "oğlum 15 dakikada hazırlanıyor ama kıza kıyafet beğendiremiyorum" derken ne demek istediklerini anlıyorum az da olsa. İki cinsin kendine göre zorlukları ve kolaylıkları oluyor elbet. İkisini de tadabilmek muhteşem olsa gerek..=)

    Geçen gün beni bayağı güldüren bir konuşma geçti Demir ile aramızda paylaşmasam olmaz. Yine sıradan bir okul günü; sabah zar zor uyanan bir çocuk ve annesi ( ne yapayım ben bile sabah ciddi anlamda uyanamıyorum) Neyse sonrasında giyinme faslı elbet; okulda öğrendi artık Demir'im, kendi giyiniyor ben de bir yandan komut veriyorum ona "Şimdi diğer kol.. Yok olmadı tekrar dene.." Havalar da soğudu yine kat kat giyinir olduk tekrardan; ufak yardımlarımla giyinip soyunmayı öğrendi ama bıdığım.. Derken geçen sabah, onu giy, bunu giy derken yoruldu miniğim biraz.. "İyi ki yavru ahtapot değilim di mi anne??" demez mi..=)) "Yavru ahtapot olmak çok zor" adlı kitabımız da minik ahtapot da giyinmekten nefret ediyordu.. Masal da ki ahtapot aklına gelmiş "Offf!!! çok zor giyinirdik o zaman" diye dert yandı bana!!=))) Çok zor tabii o sekiz kolu nasıl giydirirdim kim bilir daha iki kolu anca becerirken..=)) Evet Demir'im iyi ki ahtapot ailesi değiliz biz, ama olsaydık ben tam sekiz kolumla daha çok sarılırdım sana!! =) Diğer yandan pozitif anne yaklaşımı..=)


Yavru Ahtapot Olmak Çok Zor Kitabımız =) Vahh!! bu ahtapot annenin haline!! =))

    Çocuk büyütürken kullanılması gereken çok etkili bir yöntem var. Asıl istenen olayın tersini isteyerek karşı tarafı (yani yumurcağınızı) şaşırtarak dediğinizi yaptırabilme olayının bir adı varmış meğer. "Ters psikoloji" Hahhh!! adı konmuş büyük bir buluş daha..=) Diğer yandan bazen annelerin çocuğuna "Oradan yürüme bak düşersin ya da dur koşma" diyerek tam da istenilen sonuca ulaşamadıklarını anlayıp "Oradan yürü de düş ya da istediğin kadar koş düşersen seninle ilgilenmeyeceğim" diyerek yaratıkları muazzam etkiye verilen isim de denebilir.  Bizzat denemişliğim var. Denemeyen kaybeder benden söylemesi!! Yapma! Dur! demek hoşlarına gidiyor resmen inatlaşıp daha da yaramaz olabiliyorlar. Bu inatçı ufaklıklar için ters psikoloji kullanmak gayet etkili olabiliyor. Uzmanlar da bu yolu öneriyor. Güzel yanı da  çocuğun, bu meydan okuyuşundan vazgeçmek zorunda olmadan, ebeveyninin istediğini yapması (farkında olmadan bile olsa) hem anne-baba hem de çocuk için o sıkıntılı sürecin atlatılmasına yönelik olumlu bir kazanıma dönüşüyor.

      Onunla olumlu iletişim kurabilmek için farklı yöntemler kullanmadan olmuyor ne yazık ki!! Dünyayı onun gözünden görmeye çalışıyorum. Onunla konuşurken ya da yanlış bir davranışını anlatırken eğilip onunla göz göze gelip derdimi sıkıntımı anlatıyorum.. Tepeden bakarak değil!! Bazı zamanlar sinirden patlamak üzere olmuyorum hiç desem dünyanın en büyük yalanını söylemiş olurum herhalde. Sınırlarımızı o kadar zorladıkları oluyor ki.. Yine de tek bir gülüşü her şeye yetiyor.. Kolay değil biliyorum ama kimse kolay olacak dememişti zaten..


***

Demir'im 4,5 yaşında kendi paltosunu çok güzel giyiyor ve acayip zor olan beni bile delirten, takılan fermuarını sabırla çok güzel çekiyor hem de yardımsız..=)) Tarihe bir not olsun!!=)



Canım oğlum Demir'im..

Bir gün paylaştığım bu satırları okuman dileğiyle..



12 Mart 2015 Perşembe

Anne - kız ilişkisine dair..

 
 
     Hafta sonunu ciddi anlamda hasta geçirdim. Burun akıntısı, baş ağrısı ve halsizlik derken ballı-limonlar iyi geldi.. Biraz toparladım; şu son iki gündür kendimi iyi hissediyorum. Hafta başında hissetmiştim aslında başıma gelecekleri yine de dedim geçer azıcık bir halsizlik ama devamı varmış meğer. Hoş geldin sevgili burun akıntısı!!! O aralar annemle telefonla konuşuyorum. "Anne kendimi iyi hissetmiyorum, galiba hasta olacağım" dedim ve sonrasında gelen cümle beni nedense hiç şaşırtmadı!! Genel anlamda yaşanan ( her hastalık haberinde) klasik diyalogumuzdan bir parça!! İstisnasız ama..=)
 
"Bana söyleme, valla yoruldum bu hastalıklarınızdan; bir gün sen hastasın diğer gün kardeşin."
der sonrasında iyice fırçalar "Kendinize bakamıyorsunuz kaç yaşına geldiniz, kesin soğuk bir şey içmişsindir; hatırla bak.. " ben tabii bu arada iyice bir düşünürüm acaba soğuk ne içtim diye annem içtin dediyse haklıdır içmişimdir!! ama ne içtim yaaa ben??? yetmez fırçalamaya devam eder.. "Hastayım demeyin artık, iyi giyinmiyorsunuz hep bu yüzden işte, yok oram ağrıdı yok hasta oldum; boğazım ağrıyor.. Kendinize bakın; hastayım anne lütfen gel demeyin gelmeyeceğim.." bu seferde kış günü kalın giyinmemekle suçlanırım işin ilginç yanı 5 kat giyindim az mı?? Şaka bir yana..
 
    Kızgınlığı aslında "üzüntüsünden" bunu bilirim.. Kendini iyi hissetmemek, hasta olmak, üzüntülü, sıkıntılı, mutsuz ya da karamsar olmak... İnsanın en doğal hali bu duyguları yaşamak ya da hissetmek.. Mutlu olduğun anlar gibi mutsuzluk da yanı başında olabilir. Hayatın içinde her türlü duyguya yer var iyisiyle kötüsüyle.. Amaaaa!! Gel gör ki bu durum burada bayağı bir değişiyor şöyle ki eğer anneysen, çocuğunu asla "mutsuz" görmek istemiyorsun; ya da hasta, sıkıntılı, kaygılı, ümitsiz, endişeli.. Ben anlarım onu; kızgınlığı, öfkesi bana değil bilirim.. Nereden mi bilirim?? Aynı şeyleri bende yaşıyorum da ondan!! =) Anne yüreği..
 
"Hastayım anne lütfen gel demeyin; gelmeyeceğim" ile biten her konuşma ve hep aynı son!! Her anımızda, her türlü sıkıntımızda, mutluluğumuzda - mutsuzluğumuzda ve tabii ki "hastalığımızda" yine her zaman yanı başımızda benim canım annem.. Kaç yaşına gelirsek gelelim biz onun gözünde hala minik iki kızız. Kaç yaşında olursak olalım bize her zaman ilk günkü gibi şefkat ve korumacı duygularla yaklaşıyor. Benim için hissettiği  her duyguyu o kadar iyi anlıyorum ki..
 
 
 
Unutmadan aynı cümleleri kurma sırası bende bu sefer "Hastayım boğazım kötü" dediğinde Aaaaa!! kendine iyi bakmıyorsun demek var şimdi..=))))  Geçmiş olsun benim canım annem!! =)
 
***
 
Yılmaz Özdil'in kaleminden... Çok güzel, harika bir yazı!! =) Okurken eminim tanıdık biri aklınıza gelecek!!=))
 
 
ANNE

- Başım ağrıyo yav...
- Saçın ıslak ıslak çıktın ondan.
- Başım dönüyo...
- E bi şey yemiyorsun, açlıktan....

Anam ilkokul mezunuydu.
Ama, doktordu.

Popoma fitil sokan tek kadın.

Eczacıydı aynı zamanda...
- Gözüm morardı.
- Gel, patates basayım.
- Kepeklerim çoğaldı.
- Otur, zeytinyağı süreyim.
- Arpacık çıktı galiba.
- Yum, sarımsak değdireyim.

Hemşireydi...
- Öfff, terledim be.
- Dur, sırtına havlu sokayım.

Röntgen mütehassısıydı...
- Öhh-höööaa!
- İçme şu zıkkımı.

Bebekken, anestezi uzmanıydı...
- Dandini dandini dastaaana.

Bi ara sünnetçiydi...
- Çıkar, pansuman yapıcam.

Ürologdu...
- Çişin niye sarı bakiiim?

Fizyoterapistti...
- Dizim ağrıyor.
- Benim de belim ağrıyor, geçer.

Diyetisyendi...
- Mis gibi türlü yaptım, sakın sokakta burger filan yiyip gelme, kola da içme!

Cildiyeciydi...
- Sırtımda sivilce çıktı.
- Çikolata yeme.

Laboranttı...
- Burnum akıyor.
- Ben şimdi sana bi ada çayı kaynatayım, rezene, bal, limon,
tarçınla zencefili de ılık ılık iç, sırtına rakıyla aspirini karıştırıp sürelim,
uyu, uyan, sabaha bi şeyin kalmaz.

Psikiyatrdı...
- Nen var oğlum?
- Bi şeyim yok.
- Var var, canın sıkkın.
- Yav bırak, iyiyim.
- Yok yok, bilirim ben.
- Anne delirtme insanı!
- Bak gördün mü?
- Neyi gördüm mü?
- Sinirlerin bozuk senin.

Genetikçiydi...
- Babana çektin sen, o da sinirli, bütün kötü huylarını ondan almışın zaten.

Veterinerdi...
- Anne, bu sene Anneler Günü’nde babama Viagra hediye etmeyi düşünüyorum, bu iyiliğimi unutma.
- Defol, terbiyesiz hayvan!

Hastasıydım...
Hastaydım ona.
İyi bakın onlara.

Yılmaz ÖZDİL

6 Mart 2015 Cuma

Yaklaşmayın "hasta anne" var!

    
 

     Diren diren bir yere kadarmış.. Şu birkaç gündür farkındaydım aslında ama yine de üstünde durmadım atlatırım diye. Halsizlik, bitkinlik derken üstüne bir de  uykusuzluk eklenince dedim benden bu kadar. İşin ilginç yanı 1 hafta önce "laranjit" oldum (ses tellerinin iltihabı) korkunç bir şey, sesim çıkmadı iki gün!        =( sonra klasik, gece tutan öksürük krizleri ayrı dert, uyuyabilmene imkan yok; tamam iyiyim geçti derken hopp!! başa döndüm bu sefer de nezle oluyorum nerden çıktı şimdi?!?! Offff!!!=((
    
     Kendimi düşündüğümden değil, evde minik bir bıdık olunca kendimden çok onu düşünüyorum elbet bu hastalık mevzularında.. Evde bir mikrop var bu aralar yani "ben"!! Durum böyle olunca, olabildiğince korumaya çalışıyorum Demir'i kendimden.. Amannn!! bana yaklaşma bıdığım hasta oldu annen!!=((
İşin garip yanı herkes hasta bu aralar; havaların azizliğine uğradık.. Bir sıcak, bir soğuk!! Mart ayı işte ilkbaharın habercisi güya ama bu ne soğuk böyle ocak ayından beter. Eeee!! boşuna dememişler "Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır" diye.. Güneşli havaya aldananlar (benim gibi) hemen açılıp saçılanlar, gördük Mart güneşinin faydalarını. İlkbaharın ilk ayıyım diye boşuna havalara girme sevgili Mart, güneşli günlerine aldanmam artık; bu nedenle bere ve atkı ikilisine bir müddet daha devam..=)

     Geçen sabah baktım Demir'de bir öksürük; içine "fok" kaçmış gibi sanki, öyle garip bir ses çıkıyor öksürürken. Dedim "Eyvahhhh!! şifayı kapmışız. O gün tüm programlar, işler iptal.. Daha da kötü olmadan dedim bugün okula gitmesin evde dinlensin; "ıhlamur, ballı-limonlu, portakal suları" bilumum farklı içecekler hazırlandı gün boyu.. İki yudum içse iyidir diye bir nevi kampa aldım onu!

    Yarış arabaları yarış sürecinde mola verdikleri alanlar olur ya, bu olayın adı bile varmış yeni öğrendim şu an.."pit stop" Hızla arabanın kontrolleri yapılır; lastik değiştirme, benzin alma.. gibi. Eksikler tamamlanır; gerekli ihtiyaçlarını giderilmesi için bir düzine kişinin saniyelerle yarıştığı bir an; sonra yarışçı son hız yarışa devam eder. Hahhh!! bizim içinde aynı şey geçerli işte. Bizim evdeki küçük yarışçının da arada "pit stop" a uğraması gerek. Gerekli uygulamalardan sonra tam gaz ileri!!=) Tek başıma bir düzine adama bedelim işin ucunda hastalık olursa.. Neyse ertesi gün iyiydi ve okula gitti bıdığım. Arada gerekli demek ki bu takviyeler!!


 Demir!! =)


    Yarışçının annesi yorgun düşmüş olacak ki hasta oldu yine!! Bu sefer bana takviye lazım anlaşılan =) Ballı-limon mucizesini bilmeyen yoktur, hazırlarken içine biraz da toz zencefil koyuyorum ben. Belki psikolojik belki değil ama içtikten 10- 15 dakika sonra kendimi daha dinç hissettim dün ta ki Demir'i uyutana kadar; şöyle ki dayanamayıp iki masaldan sonra ondan önce uyuya kaldığımı düşünürsek hasta olduğumu kabul etmem gerek çünkü saat henüz 21:00 idi ve ben uyuya kalabiliyorum.. Zorlamaya gerek yok başa gelen çekilir.=( Doğal olarak bu sabah ciddi bitkin bir şekilde hasta uyandım.. Kaçınılmaz son!! Ama ballı- limona devam inancım tam, biraz da zencefil koydum mu bağışıklık arttırıcı süper bir içecek oluyor. Ihlamuru da unutmamak gerekir. Öksürüğün ilacı diyebilirim. Bugün dinlenme günü.. Yine de dün okuduğumuz masalları paylaşmadan olmaz!!=)



 
"Merhaba Ben Minik Dahi. Bu kitap kafanın içinde bulunan ve beyin denilen muhteşem makine hakkında.. Sana onunla ilgili her şeyi anlatmak için buradayım."

Çocuğunuza severek okuyacağınız çok eğlenceli aynı zamanda da eğitici bir kitap. Minik Dahi 'ye bayılacaksınız!!



 
"Merhaba Ben Minik Dahi. Bu kitapta vücudumuzun şaşırtıcı sistemlerinden birini, sindirim sistemini anlatıyorum. Hadi bu ilginç konuyu birlikte öğrenelim.
 
Serinin bir diğer kitabını bizim gibi hemen alacağınızdan hiç şüphem yok!!=)
 
 
 
 
 
"Merhaba Ben Minik Dahi. Bu kitapta vücudumuzun şaşırtıcı organlarından birini, gözlerimizi anlatıyorum. Hadi bu ilginç konuyu birlikte öğrenelim. Ne dersin??
 
Okumaya fırsat olmadan uyuya kalan kişiye "hasta anne" denir. Kısmet bu güne!!=)
 
 
 
 
 
"Merhaba Ben Minik Dahi. Bu kitapta derinin altındaki kemik denilen etkileyici sert parçalar hakkında. Sana onları anlatmak için buradayım.
 
Minik Dahi'nin kitabın sonunda sorduğu soruya bakalım sizin miniğiniz ne cevap verecek!!=)
 
 
Hastayım deyince dün acıdı bana bizim minik "Bugün iki masal yeter peki" dedi ama iyileşince uzun masal saatlerine devam.. Sözüm söz! =))
 
 
Görüşmek üzere!! =)